Selam Fasulye Ekene, Selam Biçip Üleşene

“Dost ve düşman bilsin ki, kazanacağız! Mutlaka kazanacağız!”
Değil ha Dersim Belediyesi’ni, değil ha Ovacık Belediyesi’ni, Mazgirt, Pülümür, İstanbul ya da Ankara belediyelerini değil ha. Geleceği kazanacağız! Bütün kâğıttan kaplanların kursağına kollarımızı daldırıp parçalayarak çıkarıp alacağız geleceğimizi. Dizilişimiz, duruşumuz, algımız, taktiğimiz, hamlelerimiz, yönümüz, yordamımız, hünerimiz, hesaplarımız, başarılarımız, başarısızlıklarımız bunun içindir, buna göredir, buna içkindir. Bunu bir an, bir an olsun gözünün önünde bayrak gibi sallamaktan vazgeçmeyeceğiz.
Bizim ufkumuz bunların çok ötesinde ve üstünde. Kalbimizde ülkemiz yanarken ufkumuzda dünya tutuşuyor çünkü. Günlük, dönemsel politikalar, arayışlar, çabalar, hedefler içinde boğulmayacağız. Dünyanın sonunu kendi köyünün sınırları olarak bilenlerden olmayacağız. Yüksünmeyeceğiz, günü kazanmak için de çalışacak, söz söyleyecek, doğruları her aracı kullanarak, çalıştırarak savunacak, anlatacak, kavratacak, yayacağız.
Bizim için yollar hep göğe doğru kirve!
Alay mı ediyorlar? Dostlar dostluklarını yüzlerine gözlerine mi bulaştırıyorlar? Ellerin taşından değil, ille de dostun bir tek gülü mü yaralar seni? Olsun! Daha beteri olsun. Yoksa nasıl ayrışacak, sadeleşip billurlaşacak, öğrenip bilgeleşeceksin? Olsun daha beteri olsun. Başını eğme, dik dur. Ayrış ama aynılaşma. “Reel politika” cehenneminde taze soluk ol. Senin vakurluğun tarihten gelip tarihe gitsin.
Tüm dünya bir belediyelik olsa biz de başkanı olsak bir nohut tanesine, bir fasulye tanesine, bir kuş yemişine bile saygısızlık etmeyeceğiz. Fakirin kursağında candır! Eken, biçen, koruyan, ayıklayan, tane tane saklayan, götüren getiren, paylaşan, her bir Dersimli’nin emeğinin nişanesidir. Belediyelerle ya da belediyelersiz, üreteceğiz. Üretecek, çoğaltacak, çağlayacak, büyüyeceğiz, yeryüzüne serpilip kazanacağız. Elitizmin, küçük burjuva dar dogmatizmin alacalı bulacalı, eciş bücüş, resmi kızılına karşı yanık yüzlerimize vuran şafağın ilk kızıllığını savunacağız.
O zaman sana söylüyoruz, dinle.
Başımızı en uzaktaki, en sarp yamaçtaki taşa koyduğumuzda kuş tüyünden yumuşak, anne dizi gibi sıcak gelir o taş bize;
Elimizi ateşe, nefesimizi rüzgâra, ayaklarımızı kara, borana, fırtınalara, açlığımızı temiz bir lokmaya, hasretimizi erişilmez olana kavuşturan, dayandıran, sağaltan, yatıştıran, çoğaltan sensin. Sana selam olsun.
Sensin, sana selam olsun.
Sensin, sana selam olsun.
Sensin, sana selam olsun.
Yürünmez denilen yolları yürüten, aşılmaz denilen yokuşları, sırtları, kayaları aştıran, sensin.
Yeşermez denilen toprağı yeşerten, tohumu serpen, başağı olgunlaştıran, suları köklere yürüten, sensin.
Ekmeğe can veren sensin, demiri işleyen, makinenin her çarkını, her çarkın her dişlisini çeviren, sensin. Bağları deren, ipliği eğiren, kumaşı diken, mesafeleri eriten, sensin.
Yolları açan da sensin, kapatan da sen.
Şiir sensin, roman sen, öykü sensin.
En uzun destan, o destana imge, o imgeye ateş, o ateşe kıvılcım sensin. Şarkı sensin, govend sen, dizlerini kırarak, mendil sallayıp gülerek, kızarak, bağırarak, coşarak, coşturarak oynayan, gülen, ağlayan, güldüren, ağlatan, umutlandıran, umutlanan sensin.
Sana selam olsun.
Sana selam olsun.
Kerem Kovuk

Share this

Related Posts

Previous
Next Post »